GREENWASHING – “YEŞİL” İLE GÖZ BOYAMA TRENDİ
Dünyada 1980’lerden beri markaların ilgi
alanına girmiş olan yeşili pazarlama, çevreye duyarlılık gibi konular 2010
yılından itibaren dramatik bir artış ile bize kadar sıçramış durumda. Peki
nedir bu greenwashing? Bir şirketin çevreye faydalı işler yaptığını iddia
etmesi ama gerçekte zarar vermesi olarak kısaca özetleyebiliriz.
‘Greenwashing’ yanıltıcı, gerçekdışı ve yanlış
etkiler yaratır. Örneğin çevreye zararlı atık bırakan bir endüstri
şirketi/markası logosunda yeşil renk kullanıp gelecek nesiller için çalıştığını
ifade eden bir slogan kullanıyorsa bu greenwashing yani yeşille boyamaktır. Daha karmaşık başka
bir örnek vermek gerekirse güzellik sektöründe üretim yapan iki farklı marka
düşünün. Bu markalardan biri doğa dostu, hayvanlar üzerinde test yapmayan bir
marka olsun, ürünlerinin içeriği kimyasal değil doğal olsun, diğeri de hayvan
testleriyle meşhur, kimyasal içerikli ürün grubuna sahip bir marka olsun. Bu
iki marka aynı şirkete ait olduğu için bu da bir “yeşile boyama” tekniğidir.
Peki başka nasıl olabilir bu “greenwashing”
olayı? Tabii ki ambalaj tasarımlarıyla. Örneğin bir yumurta şirketi organik yumurta
üretip aynı zamanda konvansiyonel yumurta üretimi de yapıyorsa o şirketi de bu
gruba dahil edebiliriz. Ekolojik olmayı, organik üretimi, kapitalizmin yeni bir
beslenme grubu olarak gören bu sözde zeki canlılar mevzunun aslında yemek
içmekten öteye gittiğini anlayamadığından olsa gerek, böyle üretimlere
girebiliyorlar. Alışveriş ederken markaların diğer ürün gruplarını da incelemek
gerekiyor dolayısıyla. Bir diğer örnek de ambalaj tasarımlarıyla yapılan
kurnazlık. Ambalajı geri dönüşümlü kağıttan ürettiği için çevreye duyarlı bir marka olduğunu reklam ve pazalama kampanyalarında vurgulamak, ama ambalajın içine
koyduğu üründe koruyucu maddeler kullanmak ve gdo’lu, pestisitli ürünlerden
üretim yapmış olmak da aynı kandırma yöntemine giriyor.
Reklam filmlerinde de sıkça rastlıyoruz, yeşil
meralarda gezinen mutlu ineklerden gelen taze sütler gösteriliyor, ancak aldığınız süt UHT
ambalajının içinde size sunulan, kaynağı da küçücük alanlarda, kapalı mekanlara
sıkıştırılmış, ne idüğü belirsiz kimyasal yem destekleriyle beslenen ineklerden
geliyor aslında. Meyve suyu reklamında gördüğünüz refah içinde yaşayan, turistik bir İtalyan köyündeymişçesine giyinmiş
süslü ve şık çiftçiler yerine bizim köylerimizde eli nasırlı, senelerce süt
sağmaktan dizlerinde türlü hastalık oluşmuş, yüzlerce dönüm arazisinde
yetiştirdiği vişnesini toplama parası kurtarmıyor diye dalında bırakan,
dönümlerce kavun bostanını toplayamadan yerde bırakan, mono kültüre hapsolmuş bir
çiftçi yaşıyor.
Bir de mekanlarda yapılıyor bu kandırmaca.
Oturuyorsunuz ahşap zeminle kaplanmış, rahat hipster kafenize. Hamburgeriniz
geliyor bir ahşap kütük diliminde, üstüne bir de Güney Amerika’da, Afrika’da türlü
sıkıntıyla üretilmiş, okyanusları aşıp fincanınıza düşmüş kahvenizi içerken
tekrar düşünmeniz gerekiyor neredeyim ve ne yapıyorum diye.
Ülkemizde bir de “doğal” “geleneksel”
kelimeleri ile de kandırma yapılıyor. Özellikle yine ambalaj tasarımlarında ve gazete/dergi ilanlarında gördüğümüz “doğal lezzet” gibi ifadeler sözel olarak bize ürünün içeriğinin de doğal
olacağı izlenimini veriyor, “tarihi” lafını görünce içinde koruyucular, katkı
maddeleri olmaz gibi geliyor, ancak içindekiler kısmına şöyle bir göz
attığımızda ninelerimizin zamanında var olmayan glikoz şurubunu bir çırpıda
fark edebiliyoruz.
Son olarak bazı markalar yasal olarak zaten
yapmamaları gereken şeyleri sanki “marifet” yapıyormuş gibi gösterip, doğal
olarak yapmak zorunda oldukları şeylerden pirim yapmaya çalışabiliyor,
fabrikaların kimyasal atıklarını nehirlere bırakmamaları gerekmesi gibi...
Düşünmeye ve sorgulamaya başlamak için kısa
bir yol haritası çıkarırsak eğer,
-
Markanın geçmişini şöyle bir
araştırın, bu gününe bakın. Günümüzde internet bunun için çok kolay bir adres.
-
Sertifikanın gerçekliğini
sorgulayın. Sertifika şirketlerini araştırın. Kendiniz için güvendiğiniz bir
sertifika şirketi bulun bulabilirseniz.
-
Görünüşe hemen paye vermeyin.
-
Kanıt arayın.
-
Ürünlerin içindekiler kısmını
mutlaka okuyun, televizyon reklamlarında altta akan minnacık punto ile yazılmış
titrek yazıları okumaya çalışın.
-
Aşağıdaki kaynaklara bir göz atın.
Şüphe duyduğunuz ürünler/hizmetler ve şirlketler hakkında ilgili makamları bilgilendirin, örneğin Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığı, Reklam Özdenetim Kurulu vb.
Kaynaklar:
Fred Pearce’ın Guardian’daki yazıları.
Yeşile Boyamak - Greenwash
Tüketicinin Çevreci İddialar ile İmtihanı
Tufan Özsoy, Mutlu Yüksel Avcılar Nisan Kitabevi – Akademik
Yorumlar
Yorum Gönder