AH BİR TAŞIM OLSA
Taş evler oldukça popüler yapılar. Sağlıklı
olduğu söylencesi, kışın sıcak yazın soğuk olması, sağlamlığı, uzun ömürlülüğü,
bir çok ama bir çok gerekçe ile maliyetler göze alındığında ilk yapılmak
istenilen yapılar oluyor genelde. Taş bir evde kalmak, gidilen butik otelin
duvarlarının taş olması, fotoğraflarda fonda hep bir taş duvar. Taş olmazsa
olmaz.
Peki nereden geliyor bu taşın kaynağı.
Taş evler ile alakalı söylenen tüm şehir
efsanelerinin doğru olduğunu kabul edelim. Diyelim ki gerçekten sağlıklı,
sağlam vs... Ya taşlar. Onları ne yapacağız nereden alacağız. Şöyle bir bakıyorum, Ege, Akdeniz bölge
gözetmeksizin, bir ev yaptırmak isteyen kişilerin neredeyse tamamı taşlarla
yola çıkıyorlar. Hali hazırda tüm sahil kentleri taş yapılar ile dolu. Taştan
istinat duvarları, bahçe seperasyonlar, metrelerce örülmüş setler. Bir taş
modası almış başını gidiyor. Komik olan taraf ise taş yapıların ekoloji gibi
bir başlığın ötesine berisine sıkıştırılmaları. Taş ocaklarını ne yapacağız. Bu
cevabı verebilen biri ile henüz karşılaşmadım. Evet o kadar taş ihtiyacı sonucunda memleketin
en güzel belde ve bölgelerinde onlarca taş ocağı var. Bunları ne yapacağız. Tüm
bu taş ocaklarının sorumluluğunu kim alacak üstüne, yanlızca devlet mi?
Bodrum’da, bir gezim esnasında beni evine
davet edip, fikrimi almak isteyen bir ev sahibi ile yola çıktık. Yol bodrumun,
dolambaçlı yollarından tepelere tırmanırken, doğadan, ekolojik mimariden ve
benim orada olmam hasebiyle benzer konulardan sohbet ediyorduk. Konuşmanın
arasında da bol miktarda bodrumun bittiği(artık bence buralar bitti çok bozuldu
demek entellektüel bir tavır haline gelmiş durumda. Bozulduğu varsayılan yerin
öncesini de biliyorum, ilk ben geldim demenin güncel söylemi, ve hastalıklı bir
tatmin), taş ocaklarının burada bile durdurulamadığı(sanki başka yerlerde
yapılabilir ama burası Bodrum), her yerin talan edildiği gibi sevimsiz ve boş
diyaloglar yaşıyorduk. Asfalt yoldan toprak bir yola saptık. Yazın sıcağında
kavrulmuş toprak biz üzerinden geçerken ortalığı toza buluyordu. Konu değişmişti,
tüm olumsuzluklara rağmen belediyenin iyi çalıştığı, bu yolların yeni
yapıldığı, kısa süre sonra da asfalt ile kaplanacağı ve bu toz ve topraktan
kurtulunacağı gibi görece olumlu bir hal almıştı. Sonrasında yolun sonundaki
taş evler ile taçlandırılmış mahalle adayı olan bir yerde durduk. Kara bodrum
taşarından örülmüş duvarlar arasından geçtik, kayrak taşları ile kaplı zeminde
yürüdük, merdivenlerden çıktık, kısa taştan bahçe duvarları setler halinde
bizle birlikte yükseliyordu. Bodrum papatyaları sarı bodrum taşı ile örülmüş
duvarın üzerinden kartpostaldakiler gibi sarkıyordu. Kayrak patika bizi demir
bir kapıya getirdi. Kapıyı açtık bir duvarın yanından köşeyi dönünce güzel bir
manzaraya konumlandırılmış ev karşımıza çıktı. Bir sürü odası olduğu karşıdan
belliydi. Sarı taştan büyük bir villa. Setler halinde tırmandığımız yamacın
diğer taraftaki inişini görebiliyorduk. Aşağıda yeni bir taş ev inşaatı vardı.
Burayı çocuklar için yapıyorum dedi, taş sahibi. Ve sonrası işle alakalı
diyaloglar.
Yol
istiyoruz, asfalt istiyoruz, yüzlerce ton taşı duvar yapmakta kullanıyoruz, ya
biraz düşünelim, yada düşünmek istemiyorsak bari doğayı korumaktan
bahsetmeyelim bence çok ayıp. Bu gerçekten ayıp.
Her ev sahibi olmak isteye ahşap önermekten
yoruldum. 30-40 hane köylerin dönemi bitti artık. Öyle arazinin kenarındaki
taşları toplayıp ev yapma dönemi de kalmadı. Kimse kimseyi kandırmaya
çalışmasın. Taş ocaklarına lanet yağdıranlar en çok kendini bir sahil
kasabasına atmış taş ev sahipleri, Zaten buralarda ki taş ocaklarının
açılmasının tek sebebi de o kişiler. Taş
yapıları, o bölgenin doğal mimarisi adı altında savunuyorlar da o bölgenin
doğal popülasyonu nedir. Orada yaşayan köylü en çok bulunan malzeme taş
olduğu için geçtiğimiz 500 yılda toplamda bölgeye 150 tane ev yapmış yaşıyor.
Şimdi sen, yemyeşil tepeleri satın alıp ev yapıcam diyorsun, aynı böygeye
15.000 tane taş villa yapıyorsun. Bununlada kalmıyor yolları, yamaçları taş
duvarlar ile kaplıyor bahçe zeminine bile taş döşüyorsun. Hep topraktan ve
tozdan bu kadar rahatsız oluyorsun, hemde gelmiş makiliğin ortasında yaşamaya
çalışıyorsun. Talebi karlşılamak için de taş neredeyse oraya taş ocağı
açılıyor. Sonra taş ocağı işletenden, ruhsatı verene kadar herkeze laf söylüyor
ve eylem yapıyorsun. Eylemin yapıldığı yerlerin tekrar düşünülmesi gerektiğine
inanıyorum. Bence sorunun kaynağına inilmeli. Taş ocağı açılmasa tekrar
ayaklanıp bu sefer bizi betonarmeye mahkum ediyorsunuz diyecekler. Biraz şuurlu
ve sorumlu olmamız gerekiyor. Aynı konu yollar için de geçerli. Devletin görevi
söz konusu ihtiyaçlara çare bulmaktır. Biz son derece müsfir taleplerde
bulunup, sonrasında tutarlı çözümleri karşımızdan beklediğimizde işler
karışmakta. Duyarlılık tek taraflı olamaz. Tüm sorumlulukta bir kesime
yıkılmamalıdır. Emlak piyasalarının yükseldiği bir dönemde, taş ocakları
açılacaktır. Taş evler satıldığı sürece de o evler yapılacaktır.
Burada önemli olan bizim kendimize olan dürüstlüğümüz
ve samimiyetimiz aslında. Amaç kimseyi yargılamak yada suçlamak değil ama,
yaptığımız hareketlerin sonuçlarını da görmek önemli. Okul ve kamu binaları, gibi doğal yıpranma
süreclerinin dışında yüksek performans görteren yapılar için son derece uygun
olan taşlar, kişisel kullanım ve çevre düzenlemeri düşünüldüğünde doğanın
yıkımına sebep olan malzemelerin en başında geliyor. Yaşayan kerkes gelecek
kuşakların yaşamlarını etkilemeyecek davranışlar sergilemek zorunda değil. En
azından ben kimseden böyle bir tavır beklemiyorum. Bir dayatmam da söz konusu
olamaz. Her bir birey kendi olgunluğu doğrultusunda yaşamını sürdürür ve yaşama
müdahil olur. Fakat kendi yaptıklarının sonuçlarını bir başka tarafa fatura
etmek, sürekli diğerini eleştirmek ve kendini tüm bu olanların dışında tutmak
kabul edebildiğim bir şey değil.
Ekolojik mimari dediğimiz karmaşık saha,
gelecek kuşakların kendi ihtiyaşlarını karşılamalarına engel olacak
davranışların karşısında durur. Sürdürülebilirliğin temellerinden biri de
budur. Taş denilen malzemenin doğal olması, o malzemenin sürdürülebilir
olmadığı gerçeğini değiştirmez. Eğer yıkılmış bir yapıdan taş kullanmıyorsanız
yada yeryüzündeki taşları toplamıyorsanız, doğal bir malzeme ile ekolojiye
zarar veriyorsunuz demektir. Hali hazırda taş ocakları da bunu doğrulamaktadır.
Üstelik tüm inşaat sektörünün temel besin maddesi olan bu ocaklar birde yazlık
villa talepleri ile pekiştirildiğinde başa çıkılamaz bir hal almaktadır.Eğer
gelecek ile ilgili bir kaygımız var ise şehir efsanelerini bir kenara bırakıp
günümüzün gerçekleri ile yüzleşmemiz gerekiyor.
Taş yapıların yapılış teknillerine baktığımız
da da yanlış bilinen bir çok veri ile karşılaşıyoruz. Bir taş duvarın ısı
yalıtımı bilinenin aksine son derece kötütür. Siz metal haricinde bir çok
malzeme kullanarak benzer bir yalıtıma sahip olabilirsiniz. Hatta bilinen bir
çok inşaat malzemesi çoğu cins taştan daha iyi ısı yalıtımına sahiptir. Yanılgı
örülen duvarın kalınlığı ile alakalıdır. Taş duvarlar kalındar. O kalınlıkta
duvar örmeyi göze aldığınızda yalıtım zaten sorun olmaktan çıkacaktır.
Ocaklarda taşlar işlenerek mıcır, çakıl, ve
kum haline getirilir. Biz bu malzemeler ile harçlar yapar ve inşaatta
kullanırız. Çimento tüm bu malzemeleri bir arada tutan bağlayıcıdan başka bir
şey değildir. Betonun ana malzemesi aslında yine taş ve taşın yan ürünleridir.
Ama toplum arasında betonun soğuk olduğu inancı yaygındır. 20cm.kalınlığında
birçok taş duvar, 20cm. Kalınlığında betonarme duvardan farklı ısıl değerlere
sahip değildir. Bol gözenekli, hafif yapıda nitelikleri oldukça üstün taşlar
ise öyle her ocakta bulabileceğimiz cinsten malzemeler değildir. Genel kanı
taşın cinsi değil sadece taş olması ile ilgilenmektedir.
Taş duvarlar ile alakalı ikinci yanlış ise de betonarme
kullanılmadan yapıldığıdır. Bu son derece yanlış bir inanış. Eskiden doğru toprak
karışımları ile harçlar hazırlanır ve iyi ustalar ile toprak harçlı taş
duvarlar örülürdü. İncelediğim bir çok eski yapıda toprak harç kullanılmıştır.
Günümüzde böyle bir uygulama kullanılmamaktadır. Taşları toprak ile sağlam
örebilecek ustalarda kalmamıştır. Toprak harç ile taş duvar örmek taşların daha
hassas yontulmaları ve dolayısı ile de işin daha yavaş ilerlemesine sebep olur.
Bu günümüzde ekonomik değildir.
Genellikle içerden ve dışarıdan düzgün örülen duvarın orta kısmı ufak taşlar ve
harç ile doldurulur. Bu harç çimento olduğunda ki günümüzde artık sadece
çimento kullanılmakta, taş duvarın ortasında kalın bir çimento dolgulu yapı
elde edilir. Bu yapı nefes almaz. Isı köprüsü oluşturur, nemlenme ve rutubet
yapar, taş sahibinin tüm bunları hissetmemesinin sebebi , örülen duvarın
kalınlığı ve taş malzemesinin suya karşı olan dayanıklılığından kaynaklanır.
Ama sağlık konusu başka bir konudur. Toprak harçlar nefes alır ve nem dengesini
sağlar. Taş yapılar ancak usulüne uygun yapıldıklarında sağlıklı hale gelirler.
Diğer türlü lüx görünen ve bu görüntüyü amaçlayan bir algıya hizmet eden
yığınlardan başka bir şey değildir. Üstelik taş yapılar çok fazla bir ağırlığa
sahiplerdir. Öyle bir kamyon malzeme ile ev inşa edemezsiniz. Bu karbon ayak
izinin artması demektir. Siz bir ev yapacaksınız diye yüksek tonajlı koca
kamyonlar defalarca araziye gidip geleceklerdir. Taş duvarlar her yerde de inşa
edilemezler. Tonlarca ağırlığı sağlıklı bir şekilde göğüsleyecek sağlam
zeminlere ihtiyaç duyarlar. Bu zemin, subasman ve temel gibi sorunları da
beraberinde getirir. Yerel dokuyu bozmak gibi bir kaygı güdüldüğünde taş
kaplamalar sarfiyatı azaltacağı için üzerinde düşünülmesi gereken uygulamalar
olarak burada karşımıza çıkmaktadır. Onun dışında ise eğer ekolojik ve sürdürülebilirlik
ile alakalı kaygılar taşıyorsak taş yapılardan uzak durmamız gerekir.
Melih Aşanlı.
Yorumlar
Yorum Gönder